
Soğuk algınlığına yakalandığınızda ilk tepkiniz hala ‘biri beni hasta etti’ demekse, yalnız değilsiniz. Çünkü bu düşünce, aslında neredeyse bir asırdır bilim insanlarının da elinde kalan tek net bilgi.
Evet, artık biliyoruz ki soğuk algınlığına kötü hava değil, virüsler neden oluyor. Ama hangi virüs ya da kaç tane virüs olduğu hala büyük bir soru işareti. O yüzden 1925’teki halk sağlığı önerileriyle 2025’teki öneriler neredeyse aynı: Temas etme, bol bol dinlen ve bağışıklığını güçlü tut. Sahiden, neden?
Kaynak 1, Kaynak 2
Bilim, diğer hastalıkları çözdü ama soğuk algınlığı neden çözülemedi?
Robert Koch, 1800’lerin sonlarında mikropları keşfettiğinde tüberkülozdan tetanoza kadar pek çok hastalığın gizemi çözüldü. Hemen ardından Louis Pasteur kuduz aşısını geliştirdi ve “mikrop teorisi” altın çağını yaşadı.
Ancak soğuk algınlığı bu dönemin dışında kaldı. 1925’te bile insanlar hala hastalığın sebebinin kötü hava ya da ıslak ayaklar olduğunu düşünüyordu. Üstelik o dönem hala hastalığa neyin sebep olduğu bile bilinmiyordu. Ancak çok bulaşıcı olduğu kesindi ve tek önlem olarak diğer hastalardan uzak durmak öneriliyordu.
1950’lerde araştırmalar hızlandı ama yeni sorular ortaya çıktı.
Polio aşısının başarısından sonra bilim insanları gözünü bu masum ama yaygın hastalığa dikti. 1953’te adenovirüs, 1956’da ise rinovirüs keşfedildi ama işler daha da karmaşıklaştı. Çünkü soğuk algınlığına neden olan tek bir virüs yoktu. Yüzlerce farklı virüs benzer semptomlara yol açıyordu.
Bugün, rinovirüsler vakaların %30 ila %50’sini, koronavirüsler %10 ila %15’ini, geri kalanını ise RSV ve parainfluenza gibi virüsler oluşturuyor. Yani tek bir aşı geliştirmek neredeyse imkansız hâle geliyor çünkü her bir aşı yüzlerce farklı varyanta hitap etmek zorunda.
Aradan geçen bir yüzyılda neler değişti, neler değişmedi?

Aslında çok şey öğrendik… Kurulu havalandırma sistemleri, hava temizleyicileri ve hijyenik kapalı ortamlar sayesinde bulaşma riski azaldı ama mevsimsel döngüler, okulların açılması ve yılbaşı gibi iç mekan kalabalıkları, hala hastalığın tavan yaptığı zamanlar. 1925’te önerilen sıcak banyo, meyve-sebze ağırlıklı beslenme ve bolca dinlenme gibi öneriler günümüzde de geçerliliğini koruyor.
Elbette bugün ağrı kesici ve burun spreyi gibi destekleyici çözümlerimiz var ama hastalığın süresi hala aynı. Özetle, 100 yıllık bilimsel ilerlemeye rağmen hala net bir çözüm yok ama umut var ve belki de bir sonraki yüzyıla kalmadan gerçeğe dönüşebilir.
Kaynak: Onedio
Bir yanıt bırakın